Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki, birçok araştırmaya konu olmaktadır. Öncelikle, her iki kavramın açıklanması yerinde olacaktır. En özet biçimde, ekonomik büyüme, bir ülkede, üretim kapasitesinin, üretimin ve dolayısıyla milli gelirin artmasını ifade etmektedir. Bir ülkede kişi başına düşen gelir, bir yıldan diğerine artıyorsa, söz konusu ekonominin büyüdüğü kabul edilmektedir. Kişi başına düşen milli gelirdeki artış oranı, bir ülkedeki üretim olanaklarının ne kadar arttığını göstermektedir. Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki, finans yazınında sık araştırılan bir konudur. Finansal gelişme, farklı çalışmalar ve farklı yöntemler kullanılarak ölçülebilmektedir. Kullanılan yönteme ve verilere bağlı olarak sonuçların değiştiği gözlemlenmektedir.
Çoğu araştırmacıya göre, finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki, her koşulda ve her ülkede aynı biçimde değildir. Bazı ülkelerde ekonomik büyüme, finansal gelişmeyi etkilemekte, bazen de finansal gelişme ve ekonomik büyüme birbirlerini karşılıklı olarak etkileyebilmektedir. Diğer bazı durumlarda ise finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasında ekonomik bakımdan anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır. Yapılan çok sayıda çalışma, finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin varlığını açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu ilişkinin varlığı ve yönü tartışılsa da finansal gelişmenin ekonomik büyümeyi etkilediği büyük ölçüde kabul edilmektedir.
Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan dört temel görüş bulunmaktadır. Bunlar;
Birinci görüş, ekonomik büyümenin, finansal gelişmeye öncülük ettiğini ileri sürmektedir. Burada “talep izleyen” bir ilişki söz konusu olmaktadır. Önce ekonomik büyüme olmakta, ekonomik büyümenin fon gereksinimleri finansal sistemin ve finansal piyasaların gelişmesine ön ayak olmaktadır.
İkinci görüş, finansal gelişme, ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Bu ilişki, “arza öncülük eden” bir ilişki olarak tanımlanmaktadır. Finansal kurumların gelişmiş olması tasarrufların ekonomiye kazandırılmasını hızlandırmakta ve kolaylaştırmaktadır. Böylece finansal sistemin desteğiyle gerçekleşen bir ekonomik büyüme söz konusu olmaktadır.
Üçüncü görüş, finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Son görüş ise, finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasında önemli bir ilişki bulunmadığını ileri sürmektedir.
Yapılan birçok araştırma sonucunda Türkiye’de ekonomik büyüme ve finansal gelişme arasında uzun dönemli bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Bu uzun dönemli ilişkinin yönünün, ekonomik büyümeden finansal gelişmeye doğru olduğu belirlenmiştir. Bu durumda, sermaye piyasasının, Türkiye’nin ekonomik büyümesini yeterince desteklemediği düşünülebilir. Hisse senedi piyasasının ekonomik büyümeye önemli bir katkı sağlayamadığı bilinmektedir. Çünkü gelişmiş piyasalara kıyasla, Türkiye hisse senedi piyasasının ekonomi içerisindeki göreli önemi oldukça düşüktür. Özel sektöre verilen banka kredilerinin, ekonomik büyüme üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmamasıdır. Bu sonuç, Türkiye’de konjonktürel dalgalanmaların sık gerçekleşmesinin, finansal sistemin kırılgan olmasının ve sistemin işleyişini düzenleyen yasa ve kuralların yetersiz olmasının, kredilerin istenilen amaca ulaşmasını engellediği şeklinde yorumlanmaktadır.
Türkiye’de de ekonomik büyümenin istikrarlı bir biçimde sürdürülebilmesi için iyi işleyen ve gelişmiş bir finansal sisteme ihtiyaç duyulmaktadır. Ekonomik büyümenin finansal gelişmeye sebep olduğu ve finansal gelişmenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin açık olmadığı sonuçları altında farklı bir ilişkinin var olabileceği düşünülebilir.