Markanın iktisadi hayatın ayrılmaz bir parçası olmaya başladığı bu son dönemde hukuki güvenlik endişeleri baş göstermiştir. Bir yandan yeni marka kullanmak isteyen teşebbüsler halihazırda kullanılan markaları tespit edebilmek ve seçimlerini ona göre yapabilmek isterken, öte yandan markalarını uzun süredir kullanan kişilerin bu öncelik hakkını rahatlıkla ispat edebilmeye duydukları ihtiyaç ekseninde kanunlaşma faaliyetleri başlamış ve tescil kavramı ortaya çıkmıştır. Hatta giderek tescil, marka hakkının elde edilmesinde tek imkân olarak sunulur hale gelmiş ve ilk kullanma ile marka hakkının elde edilmesine dayalı sistem terk edilmek zorunda kalınmıştır. Nitekim, bugün başta Kıta Avrupası olmak üzere birçok ülkede marka koruması tescil ile elde edilebilmektedir.
Türkiye’de ise; 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu; marka, tasarım, patent ve faydalı model, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adlarının korunmalarına ilişkin olarak daha önce farklı kanun hükmünde kararnameler ile yapılmış olan düzenlemeleri tek çatı altında toplamakta ve bu KHK’ları yürürlükten kaldırmaktadır. Düzenlediği bütün alanlarda önemli değişiklikler getirmiş olan kanun; Türk Tasarım Hukukunda yeni bir dönem başlatmıştır. 554 sayılı KHK kapsamında sadece tescilli tasarımlar koruma altına alınmıştı. Tescilsiz tasarımlar için özel bir koruma bulunmamaktaydı ve bunların korunması için haksız rekabet hükümleri ve FSEK hükümlerinden faydalanılıyordu. Oysa her gün yeni bir ürünün geliştirildiği piyasa ortamında tescil için gerekli usullerin her bir ürün için uygulanması, bu işlemler için gerekli süreler, emek ve masraflar özel bir korumayı şart kılmaktaydı. 6769 sayılı Kanun bunu sağlamıştır.
Düzenlenen kanunla birlikte tasarım konusu ön plana çıkmaktadır. Buna göre; endüstriyel tasarım karışıklığından ve tasarımın sadece estetik mi yoksa estetik olmakla birlikte işlevsel de mi olduğu tartışmalarından da anlaşılabileceği gibi tasarım, yanlış anlaşılmalara açık bir fikrî hak olmuştur. Tasarımın hangi hükümlere göre düzenleneceği de hukukî düzenlemelerle açıklığa kavuşmuş olmakla birlikte, bu karışıklıklardan biridir. Tescilli tasarım koruması tasarım hukukunda kuraldır. Esas olan tescilli tasarım korumasıdır. Tescil ile resmi olarak ürüne koruma sağlanmış olur. Tescil tasarımcıya sağlanan mutlak hakkın menfi ve müspet yönleri ile işlev görür hale gelmesini sağlamaktadır. Tescilli tasarımlar, tasarım sahibine inhisarı nitelikte yetkiler verir, bir mutlak hak sağlar, tasarım hakkının hukuki işlemlere konu olabilmesini sağlamaktadır.
6769 sayılı Kanun ile tasarım tesciline itiraz süresi 6 aydan 3 aya indirilmiştir. Bu da tescilin korumasının etkisini artırır. Zaten artık yenilik incelemesi, tescil başvurusu sırasında yapılacağından ve itiraza bağlı olmadığından, itiraz süresinin uzun olmasına gerek kalmaması doğru bir yaklaşım olmaktadır. Tescilsiz tasarım koruması ise, tescilli tasarım koruması kadar geniş bir koruma değildir. Yalnızca kopyalamaya karşı tasarım sahibini korumaktadır. Bu korumanın süresi de tescilli tasarım korumasına göre daha az olup, üç yıl olarak belirlenmiştir.
Bir diğer yandan kanunun kapsadığı bir diğer konu ise kullanılmayan markalardır. Markalar, tescil edildiği mal ve hizmetler bakımından koruma görür. Uluslararası düzeyde mal ve hizmetler Nis Anlaşmasına uygun şekilde 45 sınıf olarak gruplandırılmıştır. Ülkemizde pek çok kişi, kullanmadığı ve hatta hiçbir zaman da kullanmayacağı mal ve hizmetlerde marka tescili yapmaktadır. O kadar ki binlerce marka, 45 sınıfın tamamında tescillidir. Bu durum marka sicilini, adeta marka çöplüğüne dönüştürdü. İşte yasa koyucu, marka sicilindeki bu aşırı kirlenmeyi temizlemek istemektedir.
Genel olarak tasarım yönünde göz gezdirdiğimiz önemli gördüğümüz sınai ve mülkiyet hakları, marka tescili, tanımlama fonksiyonu sayesinde marka olarak korunan işareti ve bu korumanın kapsamını teşhise olanak sağlar ve marka hakkının sahibine sağladığı korumayı hukuki güvenlik ilkesi ekseninde şekillendirir. Son olarak, ifade edebiliriz ki, marka tescilinin tanımlama fonksiyonu ne denli açık, kesin ve doğru bir şekilde yerine getirilmişse tescilin diğer fonksiyonları da bu nispette işler kılınabilecektir. Bu çerçevede ticaretin çok önemli ayaklarından sınai mülkiyet haklarını düzenleyen SMK’nın, önümüzdeki yirmi-otuz yıllık dönemde Türkiye’nin ticaretini derinden etkileme potansiyeli taşıdığı söylenebilmektedir.